top of page

Ölüm ile Yaşam Arasında Araftayız


Ölüm ile yaşam arasında görünmez, kısa bir pamuk ipliğine bağlı hayat.

Başucunda bir kum saati, görünmez çukurlar, dikenli yollar bin bir çeşit tehlikenin ortasında talihsiz oyuncu gibi insanlar.

“Yüreği ağzına gelmek.” deyimini tam yerinde yaşadım.

Sabahın altısında her ne kadar uyku semesi de olsam, öpüp koklayarak karşıya uğurladığım eşimin gelmesini dört gözle beklerken.

-Arayıp iyi olduğunu!

-Arabanın alev aldığını!

-Korkulacak bir şeyin olmadığını!

-Söyledi.

-Ne oluyor ya?

-O benden de şaşkındı.

-Hani insan kendine çok güvenir ya hazır cevap hisseder kendini, çoğu zaman anlık çözümler bulur, leb demeden leblebiyi anlar.

Ben bugün ilk defa konuşamadım, idrak edemedim, aklıma,  dilime hiçbir şey gelmedi.

Acısını tarif edemez de ‘Dünya durdu gibi bir şeydi’ işte der ya insan evet dünyam durdu, çok ses vardı aslında ama duymadım.

Evet, bir ölüden farksız, oluyormuş insan.

Aslında her şeyin çaresi var. Kör düğüm yapan biziz, çıkmaza sokan biziz.

Koskoca dünyada bile yolların kesişmeme ihtimali ne kadar olabilir ki bütün yollar bir amaç için ise neden aynı yöne gitmesin.

Çaresizliğin içinde çare aramak öyle değil. Görülen ve duyulan olaylara karşı hislerimiz ne derece gerçek, ne derece büyük olursa olsun bir tabir vardır.

“Ateş düştüğü yeri yakar.” Kesin ve kati olarak öyle etraftakiler o ateşin ya dumanını ya da ısısını hisseder, koru içeridekini yakar.

-Kaybetmek.

İhtimalini bile hiç düşünmedim, ölümün bir gün geleceğini biliyorum ama gelmeyecek, bunu kabul edemiyor işte insan.

Her evden çıkış, her gidişin mutlaka geri dönüşü olacak, aksi düşünülmüyor bile değil mi? Her gün bekleyen gözleri,  yollarda bırakmadığı için Allah’a ne kadar şükür etsek az.

-Bugün sonmuş gibi, geri dönüş yokmuş gibi, kırmadan yaşayalım ve hep Allah’a emanet edelim birbirimizi.

 

Comments


bottom of page